Yolculuğumuz


21.03.2021        

Günler, Aylar, Yıllar Geçerken...

İlkokul sıralarındaki ürkek günlerden ortaokulun kalabalığına, lisenin ergenliğine derken kendimizi üniversitenin soğukluğunda bulmuştuk. Bazılarımız için ise çalışma hayatını erken seçme gerekliliği oluşmuştu. Sonuçta yıllar bir anda geçti ve kendimizi hayat mücadelesinin orta yerinde bulduk. Sonra çoğumuz sıkça çocukluğumuzun güzel günlerine, ergenliğimize dönebilmenin hayallerini kurduk.

Zaman mı çabuk geçti yoksa biz mi bunu fark etmedik? Kimimiz eski günlerine dönmek istemedi. Zira belki de geçmişinde unutmak istediği, tekrar yaşamak istemediği anıları vardı. Kimimiz ise hiç büyümek istemedi. Şımartılmayı, sıkça pohpohlanmayı isteseler de o ilgiyi hiç bir zaman bulamayacaklardı. Zira annelerini babalarını bu süreçte kaybetmişlerdi. Çekmece gözlerinde uzun süre yatan eski fotograflara şöyle bir bakınca anılarının 5 yıl, 10 yıl hatta belki de 25 yıl önce yaşandığını ancak idrak edebiliyorlardı. Pekala bu süre nasıl geçmişti? Nasıl oldu da bunun farkına varamadık?

Bu hafta iş amacıyla bir Çanakkale - Biga seyahati yaptım. Giderken toplantımız öncesinde tartışacaklarımıza odaklanmıştık. İzmir'den otobana girdik ve Balıkesir'e kadar, otobandan çıkacağımız sapağı görene dek tamamıyla iş merkezli tartıştık, konuştuk. Mesafeler otobanda aktı gitti. Otoban yanındaki ağaçlar, evler, tepeler adeta ekrandan akıp giden yazılar gibi sağımızdan solumuzdan akarak geçti.

Toplantımız sonrasında çıktık ve dönüş yoluna koyulduk. Toplantının verimli olması nedeniyle sabahki modumuzdaki gibi iş odaklı ve gergin olmak yerine biraz daha çevremize göz atmayı tercih ettik. Hatta yolu biraz da uzatarak köy yollarını tercih ettik ve otobana biraz geç bağlandık. Balıkesir'in Balya kasabasınına yaklaştığımızda aracı şöyle uygun bir yere çekerek indik ve derin bir nefes alma imkanı bulduk. Bir yanda çam ormanları içinde dolaşan rüzgarın ıslık sesi bir yanda o ıslığın beraberinde getirdiği çam sakızı kokusunu etkileyici nefesi... Derin derin içimize çektik. Anın tadını çıkarırken uzaklardan gelen çan ve çıngırak sesleri bize doğru bir çobanın sürüsüyle birlikte yöneldiğini haber veriyordu. Bir düşünün; rüzgarın ıslığı, keskin bir çam kokusu ve oksijenin doygunluğu ve fonda çıngırak sesleri... Otobandaki akan ağaç görüntüleri yerine yemyeşil bir doğa ve onun verdiği pozitif enerji...

Araca bindiğimizde arkadaşım yolculuklarımızda arasıra bu tip alternatif rotalar yaratıp farklılıkları gözlemlemenin güzelliklerini anlatmaya başladı. Bense o anlarda çok daha farklı bir şey düşünüyordum. Ama her ikimizin de düşündükleri birbiriyle aşırı derecede benzeşiyordu. Sonuçta hayat da bir yolculuktu. Bu yolculukta biz sürekli varacağımız yere odaklı olduğumuzdan sağımızdan solumuzdan gelip geçenin farkına varamıyorduk. Sonuçta belki de varacağımız yere varıyorduk ama yolculuk süresince etrafımızda olup biteni kaçırıyorduk. Tıpkı yılların akıp gitmesi gibi. Çocukluk günleri, gençlik heyecanları derken günler gelip geçmişti. Ama etrafımıza şöyle dönüp bir bakamadık. Hemen büyümek, hayata atılmak istedik ve bize rol model olan birisi gibi olmaya öykündük. Şimdi de geçen günlerin ne denli hızlı aktığından şikayet ediyoruz.

Evet günler geçiyor ve şimdiden sonra daha da hızlı geçecek. Biz ne zaman yolculuğun tadını çıkarmayı düşüneceğiz? Günlük koşuşturmalardan kendimizi bir kenara çekerek büyük resmi ne zaman görebileceğiz? Yolculuk sürecinin tadını çıkarabileceğiz? Ne kadar da doğru söylemiş Ralph Waldo Emerson; “Mutluluk varılacak bir yer değil, yolculuğun kendisidir”. Biz yolculuğa mı yoksa varılacak yere mi odaklıyız? Bunu düşündüm bütün hafta sonu..

Herkese iyi bir hafta diliyorum.

Saygılarımla...

Bir Dost!..
www.alper.tk


Çekmiş olduğum fotoğrafları instagram sayfamdan:instagram dost1968,
Yazılarımı/paylaşımlarımı ise alper.tk facebook blog sayfam üzerinden takip edebilirsiniz...



Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Print